Cumartesi


Ülkü Özel AKAGÜNDÜZ'ün Hüseyin ALTIN hakkındaki haberi...

Hüseyin Altın: Dargınım geçen yıllara
Hüseyin Altın’ı bulmamız biraz zor oldu. Önce, kendisini Hüseyin Altın’ın kardeşi diye tanıtan bir kadın çıktı karşımıza… Öyle bir kız kardeş hiç yokmuş meğer! Sonra, İlaç Radyo çalışanlarından Ata’nın tarif ettiği bir mekânda bulduk kendimizi. Gaziosmanpaşa’daki bir internet kafede, bize doğru yürüyen ilk gencin ‘damarcılar.com’ sitesini hazırlıyor olmasına şaşmalı mı? Hüseyin Altın, kendi şarkılarını CD’ye yükletmek için uğrarmış buraya. Gerçi son zamanlarda pek görünmemiş; ama mühim değil, mekânın sahibi uzun zamandır tanıyor onu, eski mahalle komşusu nasılsa. İşler yolunda gidiyor, Hüseyin Altın, Gazi Mahallesi’ndeki aile apartmanında bizi bekliyor. Yanında iki oğlu; Cem ve Armağan… Efendi bir tavırla ve düzgün cümlelerle, eleştirmekten kaçınarak ve mütemadiyen ‘saygı duyarım’ diyerek müzik dünyasından söz ediyor. Doğrusu önemli tespitler yapıyor; ama biz kaseti başa saralım yine ve Hüseyin Altın’ın memleketi Erzurum’a gidelim…
Güzel sesli küçük bir çocuk, TRT Erzurum Radyosu için Erzurum türküleri okuyor. Haftada bir yapılan bant kayıtları radyoda döndükçe yerel gazeteler ondan söz ediyor, bir de lakabı var üstelik: ‘Küçük Hüseyin Altın’… Erzurum yıllarından kayda değer bulduğu iki hatırası var; aile çay bahçesinde türkü okuması ve Nuri Sesigüzel’in filmlerini sırf türküleri ezberlemek için izlemesi… 1971’de bir göç dalgasıyla İstanbul kıyılarına çıktığında, gazete ilanlarını tarayan gözleri tanıdık bir yüzle karşılaşmış; o dönemin iyi isimlerinden Sevim Demirci… Evet, ta kendisi, hani bir turne sırasında Erzurum’daki çay bahçesine de uğramış ve kendisini dinlemişti. İşte o sanatçı, Sarıyer’deki Canlı Balık’ta çıkıyormuş meğer. Ablasını da yanına alıp Sarıyer yoluna düşmüş küçük Hüseyin. Önce şaşırmış Sevim ablası; “Senin ne işin var burada?” demiş; ama sahneye almaktan da geri durmamış. Çok geçmeden doldurduğu ilk kırk beşliğin bir yüzünde Hayri Şahin’in okuduğu ‘Maziye Gömdüm Seni’ varmış; ama Hüseyin Altın, çok amatör hazırlanan bu plaktansa daha ustaca doldurulan ‘Neden Saçların Beyazlamış Arkadaş’ı ilk sayıyor. Sonradan kırk beşlik sayısı on beşi bulmuş, yedi uzunçaları 45 kaset takip etmiş ve takvimler 90’ları gösterdiğinde Hüseyin Altın görünmez olmuş…
ARABESKİ AYAĞA DÜŞÜRENLER POPÇULARIN EKMEĞİNE YAĞ SÜRDÜ
90’ların başında ne oldu? Arabesk düşüşe geçti. Özel televizyonların pop müziğine ağırlık vermesinin süreci hızlandırdığı doğru; ama başka suçlu yok muydu? Arabeskin peynir ekmek gibi sattığı yıllarda üç kemanla kaset yapan Unkapanı camiası kendi bindiği dalı kesmiş sayılmaz mı? Mühim bir soru yöneltiyor Hüseyin Altın; “Arabesk; ama hangi arabesk?” Unkapanı’nda binlerce kaset vardır eskiden beri, türlü çeşitli isimler, yorumcular, aranjörler... Ciyak ciyak bağıran herkese albüm yapan firmaların arabeski ayağa düşürdüğünü ve popçuların ekmeğine yağ sürdüğünü söyleyen Altın haksız mıdır? O, sırf bu yüzden 92’den bu yana kaset yapmıyor. Bir firması yok artık; ama eski albümleri hâlâ satıyor. ‘Sıfır albüm’ isteyenlere de “Dört dörtlük bir iş çıkaracaksanız buyurun gelin.” diyor, “Kırk sazı, yirmiye indirecekseniz kusura bakmayın. Sevenlerimin karşısına kalitesiz bir yapımla çıkamam.”
Görüştüğümüz sanatçılar arasında ‘unutulma’ fikrine karşı çıkan tek isim Hüseyin Altın. “Kayıp değilim canım, ne alâkası var.” diyor. Onunki sadece bir inziva... Uzaktan piyasayı kolluyor ve müzik dünyasından olumlu adımlar bekliyor. Son zamanlarda pek yer almadığı medyayı da uyarıyor: “Hüseyin Altın geri çekildi imajı yaratılmamalı. 45 yıl emek vermiş bir insan yok edilemez. Ailevî sıkıntılarım biraz ajite edilerek yansıtıldı. Annemi, babamı ve kardeşlerimi peş peşe kaybettim, çok acı çektim.”
İstanbul’da ya da Anadolu’nun herhangi bir şehrinde, diyelim ki dolmuşta buğulu ve hüzünlü bir ses; ‘Gözlerim sizleri bekledi durdu’ diye başlayan bir şarkı söylemeye başlarsa anlayın ki o Hüseyin Altın’dır. ‘Baharı görmeden yaprağım soldu, sordunuz mu beni, bu nasıl kuldu, sormadan gittiniz hazan kuşları...’ Kolay sevilebilecek, ayırt edilen bir ses rengine sahiptir ve şarkılarını İstanbul Türkçesiyle okur... Kendi tarzından söz ederken de “Kalıplaşmış arabesk okumuyordum. Halk müziği gibi okuyordum.” der zaten. Orhan Gencebay’la bir bağ vardır arasında. Sanki başka bir adamdan söz eder gibi şöyle der: “Hüseyin Altın, Orhan Gencebay ile eş değerdedir. Bu şu demektir; Gencebay şarkılarını sahnede en iyi seslendiren odur. Orhan abi de bilir bunu.” Efendi duruşu, kimseleri eleştirmemesi, ‘değerli sanatçı arkadaşlarım’ gibi ifadeler kullanması da Gencebay’ı hatırlatır. Neden Gazi Mahallesi’nde oturduğunu açıklarken de, şarkılarında verdiği mesaj hakkında konuşurken de hep ağır başlı ve olgundur. Sözü Hüseyin Altın’a bırakalım şimdi: “87’de evlendikten sonra Gazi’ye yerleştim. Yol yoktu, elektrik yoktu. Halktan biriydim hep. Ayrı gayrı olamam. Sağmış solmuş bilmem. Yeter ki insan, insan olsun. Şarkılarımda da bunu vurguluyorum. İnsanların birbirine güven ve sadakat duymasını sağlamak, umut vermek ve onlarla aynı duyguları paylaştığımı göstermek istiyorum. Dinleyicim mütevazı ev kitlesidir. İşçi de vardır aralarında doktor da... Kendilerini o şarkılarda bulurlar.

Bu Haberimizi Facebook, Myspace, Google ve Twitter'de Paylaşabilirsiniz.Haberi Paylaşmak İçin Lütfen Aşağıdaki Butonları Tıklayınız.


Paylaş | |

0 Comments:

Post a Comment



Aradur.com | Arama Motoru
site ekle blogarama - the blog directory
Web Stats